"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “ilave tediye” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 2. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 16.04.1990 tarihinden emekli olduğu 20.07.2010 tarihine kadar davalı ... Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında (Vakıf) kamu işçisi statüsünde çalıştığını, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının (SYD Vakıfları) 6772 sayılı Kanun ile belirlenen Devlet ve ona bağlı müesseseler arasında olup kamu kurumu niteliğinde olduğunu ve çalışanlarının da kamu işçisi sayıldıklarını, bu nedenlerle müvekkiline ilave tediye ödenmesi gerektiğini ileri sürerek ilave tediye alacağının yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Kayseri 2. İş Mahkemesinin 17.07.2014 tarihli ve 2013/787 E., 2014/527 K. sayılı kararı ile; gelirleri kamu alacağı mahiyetinde olan davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında Devlet ve ona bağlı müesseselerden sayılması gerektiği, davacının da bu kapsamda kamu işçisi olarak çalıştığı ve ilave tediye alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Kayseri 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince 21.01.2016 tarihli ve 2014/28117 E.., 2016/1280 K. sayılı kararı ile; “…Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve mali yapısı itibariyle kamu kurumlarından farklı nitelikte olduğu ve bu bağlamda 6772 sayılı Kanun'un 1. maddesi kapsamına girmeyeceği açıktır. Şu halde, mahkemece, davalı vakfın ilave tediye alacağından sorumlu olmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile davanın kabulü yönünde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile oy çokluğu ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Kayseri 2. İş Mahkemesinin 24.05.2016 tarihli ve 2016/254 E., 2016/339 K. sayılı kararı ile; SYD Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunduğu, çalışanlarının da ilave tediye alması gerektiği yönündeki kararlar ile bu içerikte verilen onama kararlarının da mevcut olduğu, yargının ödevleri arasında uygulama birliğini sağlamakta bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Melikgazi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının özel hukuk tüzel kişisi olup olmadığı, 6772 sayılı Kanunun 1. maddesi kapsamına girip girmeyeceği; buradan varılacak sonuca göre ilave tediye ödemekle yükümlü olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 Sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun (6772 sayılı Kanun) ile düzenlenmiş olup, Kanun’da ise ilave tediyenin tanımı yapılmamıştır. İlave tediye, yasaca aranan koşullara sahip kamu kuruluşlarında işçi sıfatıyla çalışan personelin çalıştığı iş ve işyerine göre her yıl kanunen gösterilen tutarda ödenmesi gereken ve ayrıca istenirse ödenebilen bir ödeme olarak tanımlanmaktadır (Süzek, Sarper :İş Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, İstanbul 2020, s. 367; Akyiğit, Ercan : “İlave Tediye ve Sosyal Sigortalar Priminin Kesilmesi”, Legal Hukuk Dergisi,2011, Sayı. 30, s. 549).
13. 6772 Sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 Sayılı Kanunla 6212 Sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanunun 1. maddesine göre; “ Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır”.
14. Yukarıda belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları, borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseselerin kanun kapsamında olduğu belirtilmiştir.
15. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvelde sayılmıştır. Bu cetvellerde belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve sosyal güvenlik kurumlarında çalışanların da kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.
16. Aynı maddede İş Kanununun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel 1. maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselerin bu alacaktan yararlanacağı belirtilmiş ise de Kanun, 1475 ve 4857 sayılı İş Kanunu’ndan önceki 3008 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı İş Kanununda ise işçi tanımına 2. maddede yer verilmiş olup, buna göre de bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denilmektedir. O hâlde Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacaktır. Burada bağlı kuruluşun özel hukuk hükümlerine tabi olmasının sonucu yoktur. Sermayesinin % 50’sinin kamu kurumuna ait olması yeterlidir.
17. Yine maddenin son cümlesinde ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı düzenlenen işçilere, 3. maddede ise her yıl için birer aylık ilave tediye dışında, birer aylık ücret istihkaklarını geçmemek üzere 02.07.2018 tarihine kadar İcra Vekil Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararı ile aynı nispette bir ilave tediye yapılacağı daha belirtilmiş, 02.07.2018 tarihli ve 698 sayılı 477 sayılı Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (698 sayılı KHK) 21. maddesi ile maddedeki “İcra Vekil Heyeti” “Cumhurbaşkanı” olarak değiştirilmiştir.
18. Bu aşamada SYD Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamındaki konumundan bahsetmek gerekmektedir.
19. Türk toplumu sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya çok büyük önem veren bir toplum olmakla sosyal yardımlaşma toplumumuzun temel unsurlarından biridir.
20. Öte yandan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir “sosyal devlet” olduğu belirtilmiştir.
21. Sosyal devlet, toplumda sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla, Devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif bir şekilde müdahalesini gerekli ve meşru gören bir devlet anlayışıdır (Özbudun, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, 2010, s. 135).
22. Sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenmiş olan sosyal devlet, vatandaşlarının ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgilenir ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamaya çalışır.
23. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “sosyal devlet” olduğunu belirten Anayasa herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu da vurgulayarak bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma görevini Devlete yüklemiştir. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak Devlet, oluşturduğu kurum ve kuruluşlarıyla yoksullukla mücadele etmekte ve bu kapsamda sosyal yardımlar devlet politikasının en önemli aracı olarak görülmektedir.
24. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu (3294 sayılı Kanun) ile kurulmuştur. Kanun'un 1. maddesinde, kanunun amacı, yoksul ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş; bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de Kanun'un 7. maddesinde SYD Vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin 4. fıkrasında da, vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanundaki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
25. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16.05.1986 tarihli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyon raporunda yer verilen kanunun genel gerekçesinde; gelir seviyesi yükseldikçe, sosyal güvenlik kuruluşlarının da kapsamını genişlettikleri, ancak bu esnada hiçbir sosyal güvenlik kuruluşunun gücünün ulaşamadığı, yetmediği bazı münferit durumların ortaya çıkabildiği belirtildikten sonra bu durumun sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde hâlledilebilmesi ve bu gibi, hiçbir kişi ya da kuruluşun el uzatamadığı kimselere ulaşılması için yeni bir sosyal kuruma ihtiyaç olduğu ileri sürülmüştür. Bu yeni sisteminde yerel idarelerdeki yöneticiler merkez idaredeki yöneticilere göre halkın ihtiyaçlarından daha kolay ve rahat haberdar olacaklarından merkezden yönetimle değil halkın yakından faydalanacağı ve katkıda bulunabileceği bir yapıda olması gerektiği düşüncesiyle mülki ve mahalli idareciler tarafından yürütülmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir.
26. Aynı gerekçede, halkın kendi köy, şehir ve kasabalarında yardımları kanalize edebilecek bir kuruluşun olduğunu görmesinin yardımları gönül rahatlığıyla suistimal endişesi olmadan sunabilmelerinin sağlanması açısından önemli olduğu, zira halkın, yardımın yerine ulaşacağından tereddüt ettiği için potansiyeli olmasına rağmen bazı yardım kuruluşu ve vakıflarına katkıda bulunmaktan çekindiği ifade edilerek Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile hem bu sakıncaları ortadan kaldırarak yardımların daha iyi kullanılması hem de sosyal güvenlik kuruluşlarının el uzatamadığı kişilere yardım edilmesi hedeflenmiştir.
27. Bu amaçlanan hedefe ulaşmak için ise, İslam-Türk medeniyetinin en köklü ve kalıcı kurumu yardımlaşma ve dayanışmasına en güzel örneği olan vakıf müesseselerinin yerel idarelerde oluşturulmasının araç olarak belirlendiği gerekçede yer bularak bu şekliyle SYD Vakıflarının kuruluşu gündeme getirilmiştir.
28. Öte yandan 3294 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen amaçların gerçekleştirilmesinde aracı olarak neden vakıf kurumunun öngörüldüğü Başbakanlığın 17.07.1986 tarihli ve 11 numaralı Genelgesinde; “ Türk halkı ve idaresi tarih boyunca sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini vermiştir. Milli, sosyal ve kültürel değerlerimizin korunup yaşatılmasında vakıf müessesesinin çok önemli bir rolü ve mevkii vardır. Bu bakımdan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun uygulanmasında ana görev, il ve ilçelerde kurulacak vakıflara verilmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir.
29. Sonuç itibariyle; kamu yararını amaçlayarak hizmet göreceği anlaşılan SYD Vakıfları söz konusu düzenlemeler gereğince kanunla teşkil olunmuştur (Akyıldız, Ali : İmparatorluktan Günümüze Türk Vakıf Hukuku Gelişmelerine Kamusal Bakış, Ankara 2009, s. 1019-1020).
30. 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 3. maddesi, “Bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur.” şeklinde ilk hâli düzenlenmiştir. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesini ardından 02.07.2018 tarihli 700 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (700 sayılı KHK) 104. maddesi ile “Başbakanlığın” yerini “Cumhurbaşkanınca görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bir bakanın” aldığı belirtilerek Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (Fon) kurulduğu düzenlenmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fon’un kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümlerin tesis edilmesi amaçlanmıştır.
31. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı şekilde idare edildikten sonra, 09.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun (5263 sayılı Kanun) ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur. Yine aynı kanun ile fonun idari işlerini yürütmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurularak fon idaresi kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.
32. Bugün yürürlükte bulunmayan 5263 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasına göre Fon Kurulu’nun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, ikinci fıkrasında da Kurulun sekretarya hizmetlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.
33. Ardından, 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (633 sayılı KHK) 35. maddesi ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, bakanlık merkez teşkilatı KHK’nın ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiş, bunların arasında sayılan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri aynı KHK’nın 11. maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak” , yine (ç) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
34. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise, 633 sayılı KHK'nın 34. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin 1. fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü” nden oluşacağı belirtilmiş ve 2. fıkrasında da Kurulun toplanma zamanları düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.
35. 2012 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge hazırlanarak Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teşkilatlanmalara ilişkin görevlendirmeler ve hizmet alanları belirlenmiştir. Yönergenin 13. maddesinde de; vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma ve esaslarını belirlemek, Fon Kurulu kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek görevi Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığına verilmiştir.
36. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu hem vakıfların sosyal yardım hem de personel istihdamı amacıyla istedikleri bütçeye karar veren kuruldur. Bunun yanı sıra vakıflar ihtiyacı olan personel istihdamı için yine aynı fon kuruluna talepte bulunulmaktadır. Ayrıca personellerin maaş, ikramiye ve tazminat ödemelerinde bu Fon dolayısıyla Fon Kurulu yetkilidir.
37. Ardından 633 sayılı KHK’daki ilgili düzenleme 02.07.2018 tarihli 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (703 sayılı KHK) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 09.07.2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan hükümet sistemi ile hali hazırda bir fon kurulu bulunmamaktadır. Fon Kurulunun görevlerinin ise 02.08.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 2018/3 Nolu Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle (Genelge) “Cumhurbaşkanı”, “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı” ile “Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu” arasında ayrıştırılarak yerine getirilmesi düzenlenmiştir.
38. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı lağvedilerek 2018 yılında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulmuştur. Ardından 21 Nisan 2021 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kurulmasıyla bakanlığın adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir. 2018 yılında kurulan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında da Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ve Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı aynı isim ve görevleriyle hizmet vermeye devam etmekte iken bakanlığın adının değişmesi ile bu genel müdürlük ve daire başkanlığı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında hizmet vermeye başlamıştır.
39. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında idari yapı Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinde mülki idari amirin vakfın tabii başkanı olduğu belirtilerek mütevelli heyetinin nasıl oluşacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
40. Mütevelli heyet başkanının ilçelerde kaymakam, illerde vali olacağı, mütevelli heyetinin bir kısmının atanmışlardan bir kısmının ise seçilenlerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenlemeye göre, illerde valilerin başkanlığındaki SYD Vakıfları’nın mütevelli heyeti, belediye başkanı, defterdar, il milli eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsü, biri köy biri mahalle muhtarı olmak üzere iki muhtar üye, 3294 Sayılı Kanun’da belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve iki hayırsever vatandaştan oluşmakta olup, ilçelerde de kaymakam başkanlığında aynı şekilde teşekkül etmiştir.
41. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün resmî web sayfasında hâlihazırda ülke genelinde 1003 adet sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı bulunduğu belirtilmektedir.
42. Bilindiği gibi, vakıflar belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup, kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 101. maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Vakıfların nasıl kurulacağı ise TMK’nın 102. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanacaktır.
43. Vakıflarla ilgili düzenleme sadece Türk Medeni Kanununda yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Vakıflar Kanununda (5737 sayılı Kanun) da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanunun 2. maddesi ile bu Kanunun, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı belirtildikten sonra “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4. maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
44. Sadece adlarının sonunda bulunan “vakıf” unvanlarına sahi olması SYD Vakıflarının diğer vakıflar gibi özel hukuk tüzel kişileri ile aynı kefeye konulmalarını sağlamayacaktır. Zirâ TMK’ da düzenlenen “vakıfların özel hukuk tüzel kişisi” olduklarına dair hükmün bu vakıflar içinde söz konusu olabilmesi için TMK’da vakıflara ilişkin diğer tüm özelliklerin bu vakıflar ile örtüşmesi gerekmektedir. Oysa TMK’da düzenlenen ve özel hukuk tüzel kişisi olan vakıflar ile SYD Vakıflarının karşılaştırıldığında farklılıkları bulunmaktadır (Ermumcu, Senem: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Çalışanlarına İlave Tediye Alacağı Ödenmeli midir? Yargıtay Kararları Çerçevesinde bir Değerlendirme, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2021/3, s. 2134)
45. Burada, Medeni Kanuna göre tüzel kişilik kazanan vakıflar ile kanunla kurulan SYD Vakıflarının farklılıklarına da değinmek gerekir. Az yukarıda kuruluş aşamasına ilişkin yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere SYD Vakıfları, kuruluşunda olduğu kadar gelirler, ayrıcalıklar, çalışan personelin tabi olduğu esaslar vs. yönlerden kendine özgü nitelikler taşımaktadır.
46. Diğer vakıfların kuruluşu Medeni Kanuna göre resmî senetle veya vasiyet yolu ile gerçekleşmesine rağmen, SYD Vakıfları özel bir kanunla yani 3294 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Özel bir kanunla kurulduğu gibi yönetiminin de bu kanunla belirlendiği SYD Vakıflarında, vakıf kuran yani vakfeden kuruluş bizatihi Devletin kendisidir. Vakfın gelirleri 3294 sayılı Kanunun Ek 1. maddesi gereğince kamu alacağı mahiyetinde kabul edilmiştir. Diğer vakıfların amacı, malları, organlarının asliye hukuk mahkemesi kararı ile değiştirilmesi mümkün olduğu hâlde, SYD Vakıflarında bu değişiklikler kanunla yapılmaktadır. Vakıflar amaçlarına uygun bir mal varlığı ile kurulurken SYD Vakıfları sembolik bir mal varlığı ile kurulup giderleri kamu bütçesinden sürekli karşılanmaktadır. Yine kanunla belirlenen yöneticiler için SYD Vakıflarında huzur hakkı ücreti belirlenmiştir.
47. Diğer taraftan SYD Vakıfları denetim yönünden de özellik arz etmektedir. Öncelikle SYD Vakıfları 4721 sayılı TMK ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na tabi olduğu için gerek TMK’nın 111. maddesi gerekse de Vakıflar Kanunu’nun 33. maddesinde yer alan düzenleme gereği Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tabidir.
48. Ayrıca SYD Vakıfları diğer vakıflardan farklı olarak iki ayrı birimin daha denetimi altındadır. İlk olarak illerde vali, ilçelerde ise kaymakam vakıf başkanı olarak yaptığı görevini mülki idare amiri sıfatıyla yürüttüğünden İçişleri Bakanlığının denetimine tabidir. İkinci olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sonrasında ise değişen hükümet sistemi ile bu bakanlığın yerini alan Çalışma, Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığının ve en sonda yapılan değişiklikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının denetime tabi tutulmuştur.
49. SYD Vakıflarının yapısını inceleyen Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü iç denetim raporunda da açıkça, bu vakıfların kamu kurumu şeklinde örgütlendiği, denetiminin hesap yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, idari yönden İçişleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarınca gerçekleştirildiği, Vakıfların harcamalarının iş ve işlemlerini araştırma, inceleme, izleme ve denetleme görev ve yetkisinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapıldığı belirtilmiştir.
50. SYD Vakıflarının mali yapısına da kısaca değinilecek olursa; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8. maddesinde, SYD Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedinin 5. maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdi ve ayni, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.
51. Vakıfların en önemli, düzenli ve temel gelir kaynağını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılan pay oluşturmaktadır. Fon gelirlerine ise 3294 sayılı Kanununun 4. maddesinde yer verilmiştir. Buna göre de Fonun gelirleri; Kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonlardan öncesinde Bakanlar Kurulu sonrasında değişiklikle Cumhurbaşkanı kararıyla % 10'a kadar aktarılacak miktardan, bütçeye konulacak ödeneklerden, trafik para cezası hasılatının yarısından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hasılatından aktarılacak % 15'lik miktardan, her nevi bağış ve yardımlardan, diğer gelirlerden teşekkül etmektedir.
52. Fonda toplanan bu kaynaklar ise, Fon Kurulu tarafından alınan kararlar doğrultusunda, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü kanalı ile SYD Vakıflarına aktarılmakta ve yardımlar SYD Vakıfları tarafından vatandaşlara ulaştırılmaktadır.
53. SYD Vakıflarının gelirleri arasında bağışlardan bahsedilmiş ise de, fiiliyatta sayılan bu yardımların payının yok denecek kadar az olduğu bilinen bir gerçektir. Gelirlerinin neredeyse tamamı kamu gelirlerinden (SYD Teşvik Fonundan) sağlanmaktadır.
54. Diğer taraftan SYD Vakıflarının vergi muafiyetine sahip olduğu 3294 sayılı Kanun’un 9. maddesinde, gelirlerinin kamu alacağı niteliğinde olduğuna aynı Kanunun Ek 1. maddesinde, kamu hizmeti faaliyeti yaptığına ise Ek 3. maddesinde açıkça yer verilmiştir. Alacaklarının tahsilinde de 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usülü Hakkında Kanun uygulanmaktadır.
55. SYD Vakfı çalışanlarına ilişkin kanuni düzenlemelere gelince; Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine ilişkin Yönergenin 13. maddesinde Genel Müdürlüğe bağlı Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevlerine yer verilmiştir. Buna göre;
a)Vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma usul ve esaslarını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütmek,
b)Fon Kurulu ilke kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek,
c)Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak,
ç)Vakıf mütevelli heyetinde yer alan üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
d)Vakıf mütevelli heyetinin toplantı, karar, çalışma ile karar defteri usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
e)Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek,
f)Genel Müdürlüğe iletilen vakfa ilişkin ihbarların değerlendirme ve inceleme işlemlerini yaparak soruşturma işlemlerinin yürütülmesini sağlamak,
g)Vakıf senetlerine ilişkin görüş yazılarını incelemek ve senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak,
ğ)Diğer dairelerin görev alanına giren yatırım talepleri hariç olmak üzere, vakıfların yatırım planlarına (menkul, gayrimenkul ve demirbaş) ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine (vakıf modernizasyonuna) yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kurulunun onayına sunmak,
h)Fon Kurulu kararlarına uygun olarak kaynak aktarım talimatlarını düzenlemek ve kararları vakıflara bildirmek,
ı) Bakanlık Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde vakıfların hukuki görüş taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
i)Vakıfların ve diğer kamu kurumlarının görüş taleplerini içeren, dairenin görev alanına giren hususlara ilişkin yazıları cevaplamak,
j)Diğer daire başkanlıklarının görev alanına girmeyen konularda vakıfların görüş talep yazılarına cevap vermek.” olarak sıralanmıştır.
56. Diğer taraftan 3294 sayılı Kanun, vakıf çalışanları ile ilgili bir düzenleme içermemektedir. Buna karşılık 5263 sayılı Kanun ile 633 sayılı KHK hükümlerine göre Fon Kurulunun görevleri arasında vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak olduğu da belirtilmiştir. Ancak Fon Kurulunun görevleri Genelge ile düzenlendiğinde “Fonda toplanan kaynakların, Bakanlıkça ve il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek” ve “İl ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak” görevi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına; “İI ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek” görevi ise Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığına son değişiklikle de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilmiştir.
57. Sonuç olarak Genelge ile vakıf çalışanlarının nitelikleri ve özlük hakları ile diğer tüm hususların belirlenmesi yetkisi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına verilmiştir.
58. Her ne kadar 2018/3 nolu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile vakıf çalışanlarına yönelik görevler Cumhurbaşkanına devredilmiş ve Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında vakıf personeline dair görevler sayılmasa da uygulamada “ vakıf personeli işe alım ilanlarında” görünürde “mütevelli heyetinin” ancak son onay mercii olarak “Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün” yetkili olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Vakıf Fon Kurulunun görevleri arasında sayılan vakıf çalışanlarının özlük haklarına dair karar verme yetkisi Cumhurbaşkanına devredilmişse de uygulamada hâlen “vakıf mütevelli heyeti” ile “Bakanlığa bağlı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü” yetkisi devam etmektedir (Ermumcu,s.2141).
59. Fon Kuruluna yetki devrinden önce verilen bu görev nedeniyle 02.08.2006 tarihli ve 2006/4 sayılı karar ile "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” (Esaslar) düzenlenmiştir. Bu esaslar Fon Kurulunca 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı karar ve 11.12.2014 tarih ve 2014/7 sayılı karar ile önemli değişikliklere uğramıştır.
60. Fon Kurulu’nun söz konusu kararları ile özellikle 2014/7 sayılı karar ile şekillenmiş olan bu “Esaslara” değinilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu “Esaslar”ın, 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’nin 11. maddesinin (ç) fıkrası ile 34. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi uyarınca hazırlandığı belirtilmelidir.
61. “Esaslar”ın 3. maddesinde tanımlar yapılmış iken 4. maddesinde vakıf personelinin unvanı, nitelikleri, kıdem ve ücret skalası cetveli, norm kadro standardı cetveli, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi örnekleri, aşevi, yurt iktisadi işletme gibi hizmetler için belirli süreli iş sözleşmesi, personel kimlik kartı örneği, kıdem tazminatı hesaplama cetveli, personel işe giriş ve işten çıkış bilgi formları ile personel iş tanımları düzenlenerek esasların ekinde yer almıştır.
62. “Esaslar”ın 5. maddesi ile vakıfların il/ilçe nüfusları, kırsal nüfusları, sosyo-ekonomik gelişmişlik durumları ve iş yoğunluğuna göre norm kadro sayıları tespit edilmiş ve Vakıflar bu sayılara göre gruplandırılmıştır. Bu gruplar, “Esaslar” ekinde yer alan EK (II)'de tanımlandığı şekilde oluşturulur ve ihtiyaç duyulan hâllerde Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından Fon Kurulu kararıyla yeniden belirlenir. 6. maddede de, personel alımlarında aranacak genel ve özel şartlar sıralanmıştır. Özellikle 6. maddenin 8. fıkrasında “Vakıflarda ilk defa istihdam edilecek Muhasebeci, Sosyal Yardım ve İnceleme Görevlisi ile Büro Görevlilerinde 4 Yıllık Yükseköğretim Kurumlarının her bir unvanın iş tanımında belirtilen bölümlerinden mezun olmak ve ÖSYM tarafından yapılan geçerli Kamu Personeli Seçme Sınavında KPSS P3 puan türünde en az 60 puan almış olmak şartları aranır. İhtiyaç duyulması halinde Mütevelli Heyeti tarafından yabancı dil bilmek, bilgisayar programları kullanabilmek vb. özel şartlar da aranabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
63. “Esaslar”ın 8. maddesinde ise personel istihdamı düzenlenmiş ve Fon Kurulunun 2014/7 sayılı kararı ile önemli değişiklikler yapılan bu maddeye göre; belirsiz süreli personel alımında bu Esaslara ekli Ek-(II) sayılı cetvelde belirlenen norm kadro sayılarının aşılamayacağı, personelin işe alınmasının mütevelli heyeti kararı ile sistem üzerinden yapılacağı, KPSS şartı aranan kadrolar için mütevelli heyetince ilan çıkarılacağı, ilan sonucunda alınacak personelin 5 katı kadar kişinin KPSS P3 puanına göre en yüksek puandan başlanarak sıralanıp mülakata çağrılacağı, mülakat neticesinde yeterli görülenler için işe giriş bilgi formu düzenlenerek sisteme girileceği, personel için eklerde yer alan sözleşme örnekleri kullanılarak sözleşme yapılacağı, belirli- belirsiz sözleşme yapılan personele dair girilen işlemlere ilişkin bilgilerin Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca takip edileceği, mülakat komisyonunun mülki idare amiri başkanlığında 2 atanmış, 2 seçilmiş üye olmak üzere 5 üyeden oluşacağı hususlarına yer verilmiştir. 9. maddesinde vakıf personelinin işten çıkarılması düzenlenmiş ve işten çıkarılmaya ilişkin gerekçeli mütevelli heyeti kararı ile ödenmesi gereken hâllerde kıdem tazminatı hesaplama cetveli doğrultusunda hesaplanan miktarın işten çıkış bilgi formu ile sisteme girilerek Genel Müdürlüğe bildirileceği, bunun üzerine Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca işten ayrılan personelin bilişim uygulamalarına erişim hakkının kaldırılacağı, personel bilgilerinin pasif hâle getirileceği düzenlenmiştir.
64. Vakıf personeline ödenecek aylık ücret ise 10. maddede düzenlenmiştir. Buna göre ücretin EK-(I) sayılı cetvelde gösterilen azami ücretleri aşmayacak şekilde mütevelli heyetince belirleneceği, EK-(I)’de belirlenen ücretlerin her yılın Ocak ve Temmuz aylarında Devlet memuru aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, personele ikinci bir görev verilmesi durumunda ilave ücret ödenmeyeceği belirtilmiştir.
65. “Esaslar”ın 11. maddesinde ise açıkça “Personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bu ikramiyeler personelin çalıştığı son 6 aylık hizmeti karşılığında ödenir. Personelin işe başlaması, işten ayrılması veya ücretsiz izinli olması durumunda 6 aylık dönem içerisinde çalışmış olduğu gün sayısına oranlamak suretiyle ikramiye ödemesi yapılır. İkramiyeler ilave tediye niteliğinde olup personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
66. “Esaslar”ın 13. maddesinde vakıf personelinin çalışma şartları düzenlenmiş ve EK-(VIII)’de yer alan personel iş tanımlarında belirtilen çerçevelerde görevlerini yerine getirecekleri, vakıfta 1 yıl görev yapmak şartıyla görev almak istediği başka bir vakıfta personel ihtiyaç ve norm kadro durumuna göre vakıf mütevelli heyetinin uygun görüşüyle görev alabileceği, afet ve acil durumlarda başka bir vakıfta geçici olarak görevlendirilebilecekleri belirtilmiştir.
67. Görevlendirme ve harcırah başlıklı l4. maddede, "(l) Genel Müdürlük, Vakıf personelini vakfın görev alanı ile ilgili eğitim, konferans, çalıştay gibi organizasyonlarda görevlendirebilir. Personelin Genel Müdürlüğün düzenlediği organizasyonlara katılımı zorunludur.
(2) Genel Müdürlüğün şehir dışı görevlendirmeleri nedeniyle Vakıf personelinin yaptıkları harcamalar belgelendirilmek suretiyle vakıf tarafından kendilerine geri ödenir.
(3) Vakıf personellerine şehir içi görevlendirmeler ve sosyal incelemeler nedeniyle ayrıca harcırah ödenmez." düzenlemesi mevcut iken 15. maddede, vakıf personelinin unvan değişikliğinin mütevelli heyetince Fon Kurulu kararıyla belirlenen norm kadro standartlarına ve unvan için gerekli niteliklere bağlı kalınmak kaydıyla yapılabileceği hükümleri dikkate alındığında, anılan vakıfların kamu işyeri mahiyetinde oldukları anlaşılmaktadır.
68. Bununla birlikte 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan SYD Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olup ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları, bu nedenle her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği, iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespit edilirken her vakıf yönünden sadece kendi işçi sayısının dikkate alınacağına karar verilmiştir. İçtihadı Birleştirme Kararının 2797 sayılı Yargıtay Kanunu 45. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.” düzenlemesi karşısında bağlayıcı olduğu açık ise de, sözü edilen kararda her bir SYD Vakfının özel hukuk tüzel kişisi olduğunun belirtilmesi çalışanların ilave tediye ücretinden yararlanmasına engel teşkil etmemektedir.
69. Vakıfları özel hukuk tüzel kişiliğine haiz ayrı işyeri bağımsız işveren olarak niteleyen ve bu nedenlerle işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi imzalanamayacağını, her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceğini karara bağlayan sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararından sonra, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7. maddesine 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen fıkra ile “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesi getirilmiştir.
70. Düzenlemenin genel gerekçesinde; “Vakıfların toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulması” açıklamalarına yer verilmiş, bunun yanında madde gerekçesinde ise ; “Madde ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş sözleşmesi Kanunun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı iş kolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir.” şeklinde açıklamalar yapılmıştır.
71. Bütün bu açıklanan maddi ve hukukî olgular ile kanuni düzenlemelere göre; gönüllülük ve rızaen değil bizzat kanunla kurulması öngörülen SYD Vakıflarının kuruluş aşamasının vakıflardaki prosedüre uygun olarak tamamlanması SYD Vakıflarının hukukî statüsünü değiştirecek mahiyette kabul edilemez. Zira 3294 sayılı Kanunda düzenlenen sosyal yardım şeklindeki kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi öncesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sonrasında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ve en son olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının görev alanına girmektedir. Bakanlık Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bu görevini merkezi yetkinin yerindelik ilkesi gereği her il ve ilçede kurulması öngörülen vakıflar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Yukarıda kuruluş, idari ve mali yapısına değinilen SYD Vakıflarının belirtilen nitelikleri dikkate alındığında kamu kurumu şeklinde örgütlendiği açık olup, bu noktada Bakanlığın vakıflar üzerindeki yetkisinin sadece denetim ile sınırlı olduğunu söylemek biraz önce yer verilen kanuni düzenlemeler ile bağdaşmayacaktır. Nitekim SYD Vakıflarının karar organı olan mütevelli heyeti ile Fon Kurulu kamu görevlilerinden teşekkül etmekte ve vakıfların faaliyetlerinde esas alınacak kriterler Bakanlıkça önceden belirlenmektir. Yine bütün bu hususları kamu kaynaklarının etkin ve verimli şekilde kullanılması düşüncesine özgülemek de doğru olmayacaktır. Zira çalışanlar yönünden getirilen kanuni düzenlemeler ile de vakıfların kamu işyeri niteliğine haiz olduğu açıkça ortaya konulmuştur.
72. Vakıf personeline ilişkin olarak 633 sayılı KHK kapsamında verilen görev nedeniyle Fon Kurulu kararlarına istinaden SYD Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar düzenlenmiş az yukarda bu Esaslar’a ait hükümlere ayrıntılı şekilde yer verilmiştir.
73. Hemen belirtilmelidir ki, norm kadro esasları sadece kamu kurum ve kuruluşları için geçerlidir. Yine hiçbir özel hukuk tüzel kişiliğinde personel alımı Kamu Personeli Seçme Sınavından belli bir puan alma şartına bağlı olmadığı gibi bu yönde bir kıstas getirilmesi de mümkün değildir. Yukarıda sözü edilen “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” da açıkça vakıf personeline ödenecek olan aylık ücretin ekte yer alan cetvelde kararlaştırılandan fazla olamayacağı, personel için belirlenen ücretin Devlet memurları aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, vakıf personelinin ekte yer alan personel iş tanımında belirtilen çerçevede görevini yerine getireceği vs. şeklindeki düzenlemelerden ve çalışanların işten çıkış, işe giriş gibi kimi özlük işlemleri Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından gerçekleştirildiğinden, SYD Vakıflarının hem işyeri hem de örgütlenmesinin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kontrolünde olan kamu işyerleri olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
74. Bütün bu nedenlerle vakıfların kamuya bağlı, kamusal yetkiler kullanan, kamusal hizmet gerçekleştiren, gelirlerinin tamamına yakını Devlet tarafından karşılanan kamu işyerleri olduğunun kabulü gerekmektedir.
75. Nitekim 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanunun 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkra da bu kabulü desteklemektedir.
76. Bilindiği üzere toplu iş sözleşmesi, tarafları işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmeyi ifade eder. 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkrada da açıkça, vakıfların Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleri olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile niteliği konusunda kuşku bulunmayan SYD Vakıflarının kamu işyeri olduğuna bir kez daha vurgu yapılmıştır. Nitekim işveren sıfatı bulunmayanın toplu iş sözleşmesi düzenleme yetkisi de bulunmamaktadır.
77. Bu noktada Türk Hukuk Sisteminde kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar bulunmaktadır.
78. Öncelikle belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren bir kanunun geriye yürüyüp yürümeyeceği (geçmişe etkili olup, olamayacağı) konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide, tersini öngören bir hükmü kendi bünyesinde taşımayan bir kanunun kural olarak geriye yürümeyeceği (geçmişe etkili olamayacağı) esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek özel hukuk ve gerekse kamu hukuku alanında, kural olarak her kanun, eğer tersini öngören bir hüküm taşımıyorsa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Hukuk güvenliği de bunu gerektirir.
79. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnaları da vardır. Bunlardan birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Diğerini ise; kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki hâlde kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Ayrıca; Yargılama hukukunu düzenleyen (usul hukukuna ilişkin) kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Bilge, Necip :Hukuk Başlangıcı, Turhan Kitabevi, Ankara 2000, s.193-194; Gözübüyük A.Şeref : Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, s. 73).
80. Belirtilen bu açıklamalardan sonra 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkra ele alındığında; maddi hukuka ilişkin bir düzenleme olup, Kanunda derdest davalara uygulanacağına dair bir yürürlük maddesi de bulunmamaktadır. Ancak kamu düzeninden sayılan “toplu iş sözleşmesine” yönelik bir düzenleme olması nedeni ile derhal ve devam etmekte olan uyuşmazlıklara uygulanmasının gerekeceği kuşkusuzdur. Öte yandan yukarıda ayrıntısıyla yer verilen maddi ve hukukî olgular ile kanuni düzenlenmeler karşısında davalı vakfın başından itibaren kamu kurumu niteliğine haiz olduğu da açıktır. Dolayısıyla davacının dava konusu hakkının doğduğunu ileri sürdüğü tarihte eldeki dava yönünden davalı Vakfın açıklanan bu niteliğini değiştirecek mahiyette bir düzenleme bulunmamaktadır. İş bu davanın sonuçlarına etkisi bulunacak olan 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da 09.06.2017 tarihlidir. Eldeki dava ise 31.12.2013 tarihinde açılmış olup direnme kararının verildiği tarih 24.05.2016’dır. Bu hâle göre de İçtihadı Birleştirme Kararının eldeki dava yönünden bir etkisinin bulunacağından bahsedilemez.
81. Bunun yanında İçtihadı Birleştirme Kararının bütün sonuçlarını ortadan kaldıran 25.05.2018 tarihinde yapılan kanun değişikliğinde madde gerekçesinde açıkça ifade edildiği üzere SYD Vakıflarının kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulmasından bahsedilmiştir. Düzenlemenin toplu iş sözleşmesinin yetkisi ile sınırlı sonuç doğurması gerektiği de söylenemez. Sendikanın yetki noktasında işyerinin bir bütün olarak ve kamu işyeri sayılmasından sonra, bu işyerinin hâlen özel hukuk tüzel kişisi olduğundan söz edilmesi çelişkili bir durum teşkil etmektedir. Bu ifade ile kanun koyucu geçmişe yönelik bir tespitte bulunarak SYD Vakıflarının başından itibaren kamu işyeri olduklarına vurgu yapmıştır.
82. Diğer taraftan Fon Kurulu 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir. Bu karar Fon Kurulunun 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikle çıkarılan “Esasların” 11. maddesinde de kurala bağlanmıştır. Buna göre vakıf personeline her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu buna göre personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağı düzenlenmiştir.
83. Dolayısıyla SYD Vakfı çalışanlarına ikramiye ödemesi sözü edilen “Esasların” 11. maddesi ile yapılmakta olup, ikramiye ödemesinin ilave tediye niteliğinde olduğu da açıkça vurgulandığına göre, böyle bir ödemenin yapılamayacağını söylemek de doğru olmayacaktır.
84. Sonuç olarak, Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan, kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ile bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlar sözü edilen alacağa hak kazanacaktır. Buna göre de gelirlerinin %50 sinden fazlası kamu kurumuna ait olan, kamu kurumu şeklinde örgütlenen davalı vakıf 6772 sayılı Kanun kapsamındadır.
85. Öğretide de SYD Vakıflarının 3294 sayılı Kanun ile kurulmuş olmaları ve vali veya kaymakamın kanun gereği vakıf başkanı olması, mütevelli heyetinin büyük kısmının kamu görevlilerinden oluşması, vergi muafiyeti, mallarının haczedilemeyeceği ve alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanması gibi bir takım kamu gücü ayrıcalıkları ile yükümlülüklerine sahip olduklarından özel hukuku aşan şart ve hükümlere tabi kılındıkları belirtilerek kamu tüzel kişiliği statüsünde oldukları ileri sürülmüştür (Gözler, Kemal /Kaplan, Gürsel : İdare Hukuku Dersleri, Bursa 2017, s. 96; Oğuz, Ali :Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, Türk İdare Dergisi, 1999, S. 384, s. 76; Ermumcu, s.2147).
86. Öte yandan özel bir kanunla kurulmuş olmaları ve yönetimi de bu kanunda belirtilmiş olduğundan vakıf kuranın bizzat Devletin kendisi olduğu da ileri sürülmüştür (Özbilgin, M. Yücel/ Hatipoğlu, M. Doğan : “Mülki İdare Amirlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına İlişkin İcraatlarının Değerlendirilmesi ve Denetlenmesi”, Türk İdare Dergisi,1987, S. 376, s. 98).
87. Hâl böyle olunca, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakıf, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olup aksi yöndeki Özel Daire bozma kararı yerinde bulunmamıştır.
88. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 3. fıkrasında SYDV kamu hukuku kurallarından tamamen ayrı olarak özel hukuk alanında yer alan TMK hükümlerine göre kurulacağının düzenlendiği, TMK’nın 47. maddesi ve 55. maddesindeki düzenlemelere göre de TMK’da tüzel kişi olarak kişi topluluğu olan derneklere ve mal topluluğu olan vakıflara yer verilerek kamu tüzel kişileri ile ticaret şirketi tüzel kişilerin ilgili Kanunlarındaki hükümlerin saklı tutulduğunun öngörüldüğü, öte yandan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 E., 2017/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında SYDV özel hukuk tüzel kişiliğine sahip, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları, bu nedenle her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği; iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespitinde her vakıf yönünden kendi işçi sayısının dikkate alınacağının belirtildiği, bu kararın sonucu itibariyle SYDV özel hukuk tüzel kişiliğine sahip işyerleri olduğunu da karara bağladığı, içtihadı birleştirme kararları mevzuatın ne şekilde anlaşılıp uygulanacağını gösteren birleştirilmiş bir yorum olduğu, böyle bir karar çıktıktan sonra artık ilgili mevzuatın başka bir şekilde yorumlanıp uygulanabilmesinin mümkün olmadığı, söz konusu içtihadı birleştirme kararında da SYDV özel hukuk tüzel kişisi olduğu kabul edilerek kamu kurumu olmadığı açıkça belirlendiğine göre bu karardan sonra bu vakıfların ilave tediye ödemesi gereken kamu kurumu olduğu sonucuna varılmasının mümkün olmadığı, içtihadı birleştirme kararından sonra 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7. maddesine 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile eklenen fıkranın madde gerekçesinde açıkça vakıfların mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere kamu işyerleri olduğunun belirtilmesinin davacının dava konusu hakkının doğduğunu ileri sürdüğü tarihte yürürlükte bulunmadığından eldeki davada 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkranın geriye doğru etkili olacak şekilde uygulanmasının mümkün olmadığı, öte yandan değişiklik ile her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği konusunda içtihadı birleştirme kararının konusuz kaldığı ancak içtihadı birleştirme kararının diğer bölümleriyle konusuz kalmış olmayıp varlığını ve geçerliliğini de sürdürdüğü, Kanun gerekçesinde yer alan açıklama ile Kanun öncesindeki yorumları birleştiren içtihadı birleştirme kararlarının konusuz kaldığının kabul edilmesinin de mümkün olmadığı, içtihadı birleştirme kararlarının usuli kazanılmış hakkın istisnası olup eldeki kesinleşmemiş davalara da uygulanması gerektiği, kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarının konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcı olduğundan olaya ilişkin İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu kararının sonuç kısmında da SYD Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine haiz ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları açıkça vurgulandığından SYD Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğunun kabulü gerektiğinden çalışanlarına 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemesi yapılmasının mümkün olmadığı, uyuşmazlığın içtihadı birleştirme kararı öncesi çalışmaya dayalı olup Kanun değişikliği sonrası dönem için ilave tediye bakımından bu vakıfların kamu kurumu sayılması gerekip gerekmediğinin dosyada tartışılmasına da gerek olmadığı, kanun değişikliği öncesi dönem için içtihadı birleştirme kararının konusuz kalmadığından uygulanması gerektiği, bu itibarla direnme kararının özel daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında bu genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
89. O hâlde yukarıda belirtilen bu genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
90. Ne var ki, bozma nedenine göre hüküm altına alınan alacak miktarına ve diğer hususlara ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan bu genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle direnme kararı uygun bulunduğundan davalı vekilinin hüküm altına alınan miktar ile diğer hususlara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
...
...
...
Genişletilmiş Gerekçe İle Bozma
...
...
...
...
...
Dr. ...
...
...
...
...
...
...
...
...
...
Genişletilmiş Gerekçe İle Bozma
...
...
KARŞI OY
Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık davalı ... Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının özel hukuk tüzelkişisi olup olmadığı, 6772 sayılı Kanunun 1. maddesi kapsamına girip girmeyeceği ve buradan varılacak sonuca göre ilave tediye ödemekle yükümlü olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanunun 1. maddesinde ilave tediye yapılacak kimseler; umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve ücret sistemleri ne olursa olsun İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimseler olarak sayılmıştır.
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalışanların bu madde kapsamında olduğundan söz edilebilmesi için bu vakıfların kamu kurumu niteliğinde kuruluşlardan olması gerekir.
Bir kuruluşun kamu kurumu niteliğini taşıdığından söz edilebilmesi için öncelikle Anayasanın 123. maddesinde yer alan “kamu tüzelkişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkca verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” hükmünün gözetilmesi gerekir. Kanunla veya kanunun açıkca verdiği yetkiye dayanılarak kurulmamış olan bir kuruluşun anayasanın bu hükmü karşısında kamu tüzel kişiliği kazanmayacağı açıktır.
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu 7/1. maddede yer alan “Bu Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulur.” düzenlemesi anayasada yer alan kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulma kriterini sağlamakta ise de aynı Kanunun 7/3. maddesinde yer alan “Vakıf senetleri mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanundaki hükümlere göre tescil ettirilir.” hükmü gözetildiğinde vakfın kuruluşunun kamu hukuku kurallarından tamamen ayrı olarak özel hukuk alanında yer alan Türk Medeni Kanunu kurallarına göre gerçekleşeceğini göstermektedir.
Vakıfların kuruluşu temel esaslarıyla özel hukuk alanında düzenlenmiştir. Bu konuda en temel hükümler 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda (TMK) yer almaktadır. Bu kanun öncesinde yürürlükte olan 743 sayılı Medeni Kanunda da vakıflara ilişkin temel esaslar bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununda, başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları, kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanacağı (TMK 47/1) düzenlenmiş iken ayrıca “kamu tüzel kişileri ile ticaret şirketleri hakkındaki kanun hükümlerinin saklı olduğu (TMK 55/1) belirtilmek suretiyle bu kuralın istisnası da gösterilmiştir.
Bu istisna kapsamına uygun olarak Türk Medeni Kanununda tüzel kişi olarak kişi topluluğu olan dernekler ve mal topluluğu olan vakıflara yer verilmiş kamu tüzel kişileri ile ticaret şirketi tüzel kişiler hakkında ilgili Kanunlarındaki hükümler saklı tutulmakla yetinilmiştir.
Türk Medeni Kanundaki düzenlemeye göre; vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır (TMK 102/1).
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu 7/3. maddenin sonucu olarak bu vakıflar kanun hükmünün sonucu olarak kurulmuş ise de tescilleri ve tüzelkişilik kazanmalarına esas vakıf senedinin tescilinde Medeni Kanun hükümlerini esas alarak özel hüküm getirmiştir.
Yukarıda sözü edilen TMK hükümleriyle de birlikte değerlendirildiğinde, bu vakıfların Türk Medeni Kanun hükümlerine göre kurulmuş oldukları için bu kapsamda özel hukuk tüzelkişisi olduklarının kabulü gerektiği düşünülebilir. Nitekim bu kapsamda verilen Yargıtay kararları da bulunmaktadır.
Bu vakıfların yapısı, kamu tüzelkişisi olan Fon Kurulu ile bağlantısı, kamu kaynağı kullanmaları mütevelli heyetinde kamu yöneticilerinin yer alması gibi nedenlerle vakıfların kamu tüzelkişisi sayılacağı sonucuna varılabileceği de göz ardı edilmemelidir. Nitekim bu yönde de verilmiş Yargıtay kararları bulunmaktadır.
Bu vakıfların kamu tüzel kişisi sayılıp sayılmayacağı ilave tediye ödemeleri dışında kalan diğer iş hukuku uygulamalarında da önem taşımaktadır. Bu uygulamalar, toplu iş sözleşmesi yetkisinin her vakıf için mi verileceği konusu ile iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespit edilirken her vakıf yönünden sadece kendi işçi sayısının mı dikkate alınacağının belirlenmesini gerektiren hususlardır.
Bu sorulara çözüm bulunması her vakfın ayrı tüzelkişiliği olup olmadığının saptanması gerektiğini ortaya koyduğundan bu konularla sınırlı olarak yapılan bir içtihadı birleştirme başvurusunda 09.06.2017 Tarih, 2016/3 Esas ve 2017/4 karar sayılı olarak içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Bu içtihadı birleştirme kararı “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olup, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları, bu nedenle her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği; iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespit edilirken her vakıf yönünden sadece kendi işçi sayısının dikkate alınacağı” sonucunu içermektedir.
Bu karar sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları çalışanlarının ilave tediye alıp alamayacağı ile ilgili değil ise de sonucu itibarıyla bu vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip işyerleri olduğunu da karara bağladığından bu vakıfların kamu kurumu sayılıp sayılmayacağı tartışmasına da son vermiş ve bu vakıfların kamu kurumu olup olmadığı yönündeki yorum farklılıklarını da kesin biçimde ortadan kaldırmıştır.
İçtihadı birleştirme kararları yeni bir hüküm getirilmesi olmayıp, mevzuatın ne şekilde anlaşılıp uygulanacağını gösteren birleştirilmiş bir yorumdur. Böyle bir karar çıktıktan sonra artık ilgili mevzuatın başka bir şekilde yorumlanıp uygulanabilmesi mümkün olmadığından bu içtihadı birleştirme kararı esas alınarak uyuşmazlıkların sonuçlandırılması gerekir. Zira Yargıtay içtihadı birleştirme kararları ile adli yargıya tabi tüm mahkemeler bağlı olup bu içtihadı birleştirme kararını konusuz kılan yeni bir kanun çıkmadıkça bu içtihadı birleştirme kararı ile varılan sonuç uyulması gerekli ve geçerli asıl yorum olacaktır.
Belirtilen içtihadı birleştirme kararında bu vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu kabul edilmek suretiyle kamu kurumu olmadığı açıkça belirlendiğine göre bu karardan sonra bu vakıfların ilave tediye ödemesi gereken kamu kurumu olduğu sonucuna varılması da mümkün değildir.
Bu içtihadı birleştirme kararından sonra 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı kanunun 7. maddesiyle eklenen fıkra ile “Vakıflar, 18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun 34. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesi getirilmiştir.
Düzenlemenin genel gerekçesinde yapılan değişikliğin “Vakıfların toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulması” olduğu ifade edilmiş ise de madde gerekçesinde; “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun 34. maddesinin 2. fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı iş kolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların mevzuattaki ilgili düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla sınırlı olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleri olduğunun düzenlendiği” belirtilmiştir.
Bu kanun değişikliğinin içtihadı birleştirme kararını konusuz kılıp kılmadığı üzerinde de durulmalıdır. Bu düzenleme sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunun 34. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleri olarak düzenlemiş ise de içtihadı birleştirme kararından ayrılmayı gerektirir biçimde kamu kurumu hâline getirmemiştir. Madde gerekçesinde dahi yer almayıp genel gerekçede düzenleme yapılmasının nedeni olarak gösterilen “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulması” gerekçesi de farklı bir sonuca varmayı gerektirmemektedir.
Bu değişiklik ile içtihadı birleştirme kararı “her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği” sonucu yönünden konusuz kalmış ise de içtihadı birleştirme kararı diğer bölümleriyle konusuz kalmış olmayıp varlığını ve geçerliliğini sürdürmektedir.
Değişikliğin genel gerekçesine uygun biçimde, bu vakıfların kamu kurumu sayılacağı şeklinde bir hüküm maddede açıkça yer almadığına göre bu gerekçeye dayalı olarak bu vakıfların içtihadı birleştirme kararı öncesi dönem için dahi özel hukuk tüzelkişisi sayılmayacağı içtihadı birleştirme kararının bu yönüyle dahi konusuz kaldığı sonucuna varılması mümkün değildir.
Kaldı ki bir Kanunun gerekçesinde yer alan açıklama ile Kanun öncesindeki yorumları birleştiren içtihadı birleştirme kararlarının konusuz kalabileceği kabul edilemez. Zira Kanunları uygulamakla görevli mahkemeler bu görevleri kapsamında kanunları yorumlamaya da yetkilidirler. Bu yorumların doğru olup olmadığı konusunda bir açıklamanın Kanun gerekçesinde yer bulabilmesi ve gerekçenin bu anlamda değerlendirilmesi mümkün değildir. Kaldı ki genel gerekçede yer alan ifade, bu işyerlerinde toplu iş sözleşme yetkisi verilmesiyle sınırlı ve Kanun sonrası dönemin uygulanmasıyla ilgili olup bu gerekçeye dayanılarak artık bu vakıfların Kanun öncesi dönem için dahi ilave tediye ödemeleri bakımından da kamu kurumu sayılması gerektiği sonucunu doğurmaz.
İçtihadı birleştirme kararları usulî kazanılmış hakkın istisnası olup eldeki kesinleşmemiş davalara da uygulanır. Bu nedenle yargılaması devam eden davalar bakımından içtihadı birleştirme kararları verildiği tarihten daha öncesi itibarıyla da etki ve sonuçlarını doğurur. Dava tarihinin içtihadı birleştirme kararından daha önce olması bu içtihadı birleştirme kararının somut olayda uygulanmayacağı sonucuna varmayı da gerektirmez.
Somut uyuşmazlıkta ilave tediye istemine konu miktarlar içtihadı birleştirme kararı öncesi çalışmaya dayalıdır. Bu nedenle yapılan Kanun değişikliği sonrası dönem için ilave tediyeler bakımından bu vakıfların kamu kurumu sayılması gerekip gerekmediğinin bu dosyada tartışılmasına da gerek bulunmamaktadır. Yukarıda yapılan açıklamalar da kanun değişikliği öncesi dönem için içtihadı birleştirme kararının konusuz kalmadığı konusuyla sınırlı ve bu kapsamda yapılmış açıklamalardır
İçtihadı birleştirme öncesi dönemdeki çalışmaya dayalı olarak açılan bu davada içtihadı birleştirme kararıyla bu vakıfların kamu kurumu sayılmayacağı açıkça belirlenmiş olduğundan ilave tediye için açılan bu davanın reddi gerekmektedir.
Mahkemece verilen direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlere dayalı olarak Özel Daire kararında belirtilen nedenler yanında genişletilmiş gerekçe ile bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan direnme uygun bulunarak hüküm altına alınan miktar kadar diğer hususlara ilişkin temyiz itirazları incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.